Tek Türkiye Dizisi

30 Ocak 2011 Pazar

9.Türkçe Olimpiyatları Geliyor




Türkçe Olimpiyatları için geTürkiye, dünyanın dört bir yanından, bine yakın öğrenciyi ağarlayacak. Anlatacakları, paylaşacakları o kadar çok şey var ki. Başta kendi ülkelerinin dokusu, kültürü... Bu gençler Tayland'dan... Taylandlılar davul danslarını gösterecekler.
ri sayım başladı. Yaklaşık 130 farklı ülkeden geliyorlar...Şimdi de Mali'deydiz. Malililer, halk oyunuyla yarışmaya katılacaklar.Ya Senegallliler... Senegalliler, Akçaabat Horonu karşımızda olacaklar...Roman Havalarına aşinayız. Ama bu defa aktörler, Iraklı gençler olacak.Şimdi herkes Türkçe Olimpiyatlarını iple çekiyor...


Türk dilinin rağbet görmesinde, bu yıl 9.su düzenlenecek Türkçe Olimpiyatları'nın katkısı büyük.
Dünya, Türkçe öğrenmek için sıraya girdi
Dış politika, kültür, sanat ve turizmde estirilen Türk rüzgârı, Türkçeye ilgiyi artırdı. 30 ülkede Türk dili ve edebiyatı eğitimlerini organize eden TİKA, taleplere yetişemeyince YÖK ile işbirliği yaptı. Artık Türkoloji bölümü açmak isteyen yabancı üniversiteler ile Türkiye'dekiler 'kardeş' olacak. Bölümlere denklik de sağlanacak. Türkiye'nin son yıllardaki etkin dış siyaseti, 64 ülkeyle vizelerin kaldırılması, işadamlarının dünyada yaptığı yatırımlar ve dizi film ihracı, dünyada Türkçeye rağbeti artırdı. Kuveyt'ten Katar'a, Etiyopya'dan Sudan'a, Peru'dan Küba'ya ve Kuzey Kore'den Hindistan'a kadar 100'e yakın ülke, Türkçe öğrenmek için sıraya girdi. Hâlihazırda 30 ülkede Türk dili ve edebiyatı (Türkoloji) eğitimlerini organize eden Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA), gelen taleplere yetişemeyince Yükseköğretim Kurulu (YÖK) ile işbirliği yaptı. Türkoloji uzmanları, üniversitelerinde Türkçe bölümleri açmak isteyen ülkelerin başvurularını inceliyor. Kriterleri yerine getirenlerde Türkçe öğrenimi en kısa zamanda başlayacak. TİKA ile YÖK arasında yapılan anlaşmaya göre Türkoloji bölümü açmak isteyen yabancı üniversiteler ile Türkiye'deki üniversiteler 'kardeş' olacak. Yabancı üniversitelerde açılan Türkoloji bölümlerinin Türkiye'deki bölümlerle denkliği sağlanacak. YÖK Başkan Vekili Prof. Dr. Yekta Saraç, yurtdışında Türkçe ve Türk kültürüne yoğun ilgi olduğunu söylüyor. Bunun nedenini, Türkiye'nin dünyada etkisinin artmasına bağlayan Saraç, "Yurtdışında yaşlanan Türkologların yerine artık her nesil bu hizmeti sürdürecek bir sistem kurma amacındayız." diyor. Türkçeye gösterilen yoğun ilginin en önemli nedenlerinden birinin Türk işadamlarının dünyanın dört bir yanına yaptığı yatırımlar olduğunu kaydeden TİKA Başkanı Prof. Dr. Musa Kulaklıkaya da, "Bu yatırımlar biraz da ekonomik nedenlerle Türkçe öğrenimini zorunlu kılıyor." görüşünde. TİKA Başkanı'nı haklı çıkaran bir araştırma yayımlayan uluslararası araştırma şirketi KPMG'nin Türkiye raporuna göre; Sabancı, Koç, Doğuş, Turkcell ve Çalık gibi önemli 19 şirketin toplam yurtdışı yatırımı 31 milyar dolara ulaşırken bu şirketler bulundukları ülkelerde 90 bin kişiyi istihdam ediyor. Gelişen Türk dizi film sektörü de rağbetin en önemli sebeplerinden biri. Türkçe talebinde bulunan ülkelerde film sektöründeki Türkçe ihtiyacının hayli fazla olduğunu söyleyen Yunus Emre Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Ali Fuat Bilkan, "Alt yazı yerine filmi Türkçeden izlemek isteyen halkın oranı her geçen gün artıyor. Örneğin Bosna'da birkaç yıl içinde en etkin dil Türkçe olacak." bilgisini veriyor. Kurtlar Vadisi, Ezel, Bir İstanbul Masalı, Yaprak Dökümü, Menekşe ile Halil, Zerda gibi dizilerin de aralarında bulunduğu 70'in üzerinde film, 2010'da ihracat rekoru kırarak 50 milyon doları aştı. Türkçenin dünyadaki etkinliğini sağlayan en önemli unsurlardan biri de Türk okulları ve Türkçe Olimpiyatları. Prof. Dr. Yekta Saraç, "Türkçe talebi konusunda dünya ülkelerinde gerekli zemini Türk okulları teşkil etti." derken Prof. Bilkan, tespite şu ifadeyle destek veriyor: "Türk okullarının etkinliği Türkçeye rağbeti artırıyor. Özellikle Türkçe Olimpiyatları, birçok ülkede gençler arasında Türkçenin popülaritesini yükseltti."


29 Ocak 2011 Cumartesi

Tek Türkiye Dizisinin Oyuncuları Bilgi Yarışması'nda...


Özel Merve Eğitim kurumlarına bağlı Selçuklu Abdullah Aymaz, Meram Abdullah Aymaz ve Mehmet Özdemir İlköğretim okulu 4 ve 5. Sınıf öğrencileri arasında Gonca Dergisi bilgi, seçilmiş üç kitaptan bilgi ve takdim yarışmaları yapıldı.
Tek Türkiye dizisi oyuncusu ve tiyatrocu (Zaim Komutan, Kaya Minik, İşkenceci Bedri)nin jüri olarak katıldığı yarışmalar centilmenlik içinde oldukça heyecanlı geçti. Yarışmacı öğrencilerin gösterdiği üstün performans Jüri üyeleri ve seyircilerin takdirini topladı. Yarışmalar son
ucunda Selçuklu Abdullah Aymaz iki alanda Gonca dergisi ve Kitap yarışmalarında birinci olurken Takdim yarışmasında Mehmet Özdemir İlköğretim Okulu 1. Oldu. Yarışma sonunda dereceye giren öğrencilere çeşitli hediyeler ile ödüllendirildi.



26 Ocak 2011 Çarşamba

Tek Türkiye 127. Bölüm Özet-Framan


Dila'nın hayatı Tarık'ın ellerinde...

Kimliği deşifre olan Tarık'ın kurtulması için tek bir şansı vardır. Zaim, onu sınamak için Dila'yı hedef gösterir. Tarık, eğer geçmişi hatırlamaz ve Dila'nın ölümünden tedirginlik duymazsa kurtulacaktır. Fakat en ufak şüpheli bir hareketi, sonunu hazırlayacaktır.

Bu esnada Ümit Erleri, zor durumdaki Dila'yı kurtarmak için hareket geçerler. Ancak örgüte farklı isimlerin katılması, Ümit Erleri'nin yenilgisine neden olur. Zor anlar yaşayan Şivan ve ekibi, intikam için harekete geçmeye karar verirler.

Çetin'in kızı, babasının sevdiği gence ne yaptığını öğrenmeye çalışır. Hasan ise, Çetin'in kendisine yaptıklarını asla unutamaz ve nişanlısından ayrılmayı bile düşünür. Kimseyle derdini paylaşamayan Hasan, intihar etmeyi tek çare olarak görür.

Tek Türkiye 127. Bölüm Fragmanı




19 Ocak 2011 Çarşamba

Tek Türkiye 126. Bölüm Özet-Fragman


Mehmet perişan, Tarık ise infazı bekliyor...
Çetin'in planı istediği
gibi gerçekleşmiştir. Sofu Mehmet, tüm sevdiklerini, Çetin'in kurduğu tuzakta kaybetmiştir. Adeta çılgına dönen Mehmet; sonunda ne olacağını hiç hesaplamadan Çetin ile yüz yüze gelmeye ve onu öldürmeye karar verir. Kendini gizlemeye çalışarak örgüt içinde ajanlık yapan Doktor Tarık'ın kimliği ortaya çıkmıştır. Bunu affedemeyeceklerini belirten önderleri, infaz cezası vermiştir. Dila ise, Tarık'ı kurtarmak adına bir şeyler yapmak için harekete geçer. Ancak tek başına elinden bir şey gelmeyeceğini bilir. Ne ile karşılaşacağını bilemese de birilerinden yardım istemek zorundadır. Köy halkı yaşadıkları üzücü olayın şokunu atlatamamışken Çetin, bunun sevincini yaşamaktadır. Fakat, bombacıyı Ümit Erleri'ne kaptırdığı haberini alınca keyfi kaçmıştır. Üstelik çok uzun zamandır görüşmediği birinden gelen bir mesaj, dengesini hepten alt üst eder
..

Tek Türkiye 126. Bölüm Fragman


İndirme Linki


12 Ocak 2011 Çarşamba

Tek Türkiye 125. Bölüm Özet-Fragman

Çetin'i kim durdurabilir?

Çetin'in hapiste olması, bütün hesapları altüst etmiştir. Düzenlerini bozan bu olayın faturasını ödetmek için hazırlanan suikast planı gerçekleşmek üzeredir. Ancak Tuğgeneral Bahattin Aydınöz'e düzenlenecek hain saldırının haberi, Tarık'a ulaşmıştır. Tarık, bu olayı engellemek için elinden geleni yapar. Bombalı saldırıdan kurtulan Paşa, daha acı bir sonla karşılaşacaktır.

Hapisten çıkan Çetin, artık daha da hırslıdır. Köy halkını hedef alan acımasızca saldırılar düzenlemekten çekinmez.

Kullanıldığını anlayan Recep, ayrılıp köyüne dönmeye karar verir. Ancak suikasttan sorumlu ajanı görmüştür. Bunun cezası, sorgusuz infazdır. Gelişen olaylar karşısında küplere binen Çetin, köyde yangın çıkarıp Recep'i ve ailesini yakmayı planlar.

Ümit Erleri ise, bu yangın sonrasında sağ kalan köylüleri kurtarmak için harekete geçer. İnsanları bir minibüse bindirip yola çıkarlar. Fakat bu yolculuk, onları örgütün tuzağına düşürecektir. Bu tuzağı öğrenen Tarık, ajanlık yaptığı için hapse atılır.


8 Ocak 2011 Cumartesi

Hür Adam Said Nursi, En İyi Dönem Filmi


Yapımcı ve yönetmen Mehmet Tanrısever 20 yıl ara
dan sonra "Hür Adam-Bediüzzaman Said Nursi" filmiyle sinemaya döndü. Said Nursi'yi Mürşit Ağa Bağ'ın oynadığı film 163 dakika sürüyor.


Film Said Nursi'nin hayatından 30 yıllık bir kesiti anlatıyor. Tanrısever aslında bir işadamı. Sinemaya 1989 yılında Feza Film'i kurarak başladı. Minyeli Abdullah, Sürgün gibi filmlere imza attı. Şimdi de iddialı bir yapımla seyirci karşısına çıkıyor. Türkiye'de 7 Ocak'ta gösterime girecek filmin serüvenini Mehmet Tanrısever ve Mürşit Ağa Bağ'la konuştuk.

Yaklaşık 20 yıl sinemaya ara verdiniz. Sizi sin
emaya döndüren ne oldu? Türk filmlerinin son yıllarda gişe yapması mı?

20 yıl evvel Türk
filmleri ilgi görmüyordu, çok az film çekiliyordu. Bu kadar sinema salonu yoktu. Ama benim dönüşüm bu sebeple değil. Ben bunu bir dava olarak görüyorum. Bir düşünceyi anlatmak için film çekmeye başlamıştım. Aradan geçen uzun yılların ardından yine aynı düşüncelerle film yaptım. Bu işlerin devam etmesi gerektiğini düşünüyorum.

Bu sürede sinem
adan koptunuz mu?

Sanayi hayatımda bir yoğunluk vardı fakat hiçbir zaman kopmadım bu işle
rden. İçimde bir sıkıntıyla yaşıyordum hep. Yimpaş, Kombassan gibi büyük şirketler sinemaya el atmıştı. Bunlar sonra tasfiye oldu. 'Biz bu işleri niye yapamıyoruz?' düşüncesi hep zihnimi meşgul etti. Son yıllarda 3-4 milyon seyirci toplayan filmleri görünce neden muhafazakârlar film yapmıyor diye kendime kızmaya başladım. Ve işlerimi tasfiye edip sinemaya vakit ayırdım. Bu filmi yapmak nasip oldu.

Peki muhafazakârlar niye film yapamıyor? Cevabını buldunuz mu?

Sekiz yıldır iktid
arda muhafazakâr bir parti var ama sinemada yokuz. Onlar diyor ki siz yapın biz seyredelim. Sanayici diyor ki ben sinemadan sanattan anlamam. İslami camialar diyor ki sinemanın daha zamanı var. Muhafazakârlarda para var ama fikre sanata yatırım yapılmıyor. Bu insanlar ihtiyaç sahiplerini gözetip kolluyorlar, maddî yardım yapıyorlar. Allah onlardan razı olsun. İktidar yol yapıyor, köprü yapıyor, parkları çiçeklendiriyor. Eyvallah. Ama kalbimize ruhumuza hitap edecek filmler de yapılmalı. Desteklenmeli. Sinema muazzam bir eğitim aracı. O yüzden ben kendi imkânımla bu işe koyuldum. Minyeli Abdullah filmiyle güzel işler yaptık. Büyük moral oldu insanlara.

Dönüş filminizin Hür Adam olmasının anlam
ı var mı?

Bu filmi çekmeyi biz yirmi sene evvel düşünmüştük. Ama mânevi engeller oldu. Biz de doğruluğuna inan
dık ve vazgeçtik.

Manevî engel derken?

Senarist arkadaş, Mehmet Uyar, Üstad'ı rüy
asında görmüş. Üstad "Zamanı değil. Sen beni tanıyor musun?" deyip kovmuş arkadaşı. 20 yıl sonra yine Mehmet Uyar ve Ahmet Çetin'le çıktık yola. "Kimi kovarsa vazgeçeriz" dedik. Zor oldu ama muhteşem bir dönüş oldu. Üstad'ımız bir iman, Kur'an dirilişi başlatıyor. Biz de onun serüvenini anlatmaya çalışıyoruz.

Ne kadar sürede
çekildi film?

8 haftada çektik. Film 14 haftada tamam oldu. Ciddi bir emeğin ürünü. T
ürkiye'yle birlikte 8 ülkede ocak ayında vizyona girecek.

Said Nursi'nin halen hayatta olan talebeleri va
r. Senaryo için onlardan destek aldınız mı?

Birkaç talebesine gösterdik senaryoyu. Mehm
et Fırıncı bunlardan biri. Çok beğendiler. Hatta filmi izlettiğim de oldu. Üstadın talebelerinden Abdullah Yeğin filmi izledikten sonra gözyaşları içinde "Maşallah çok güzel becermişsiniz." dedi. Amerika'ya gidip filmi Fethullah Gülen Hocaefendi'ye de gösterdim. Filmi ona ithaf etmiştim. İstemedi onu çıkarttık. Genelde beğenildi.

Senaryoyu kaleme alırken kaynağınız nelerd
i?

Üstadı anlatan yirmiye yakın kitap var. Sonra Üstad'ın eseleri, talebelerinin izlenimleri... Öz
ünü vermeye çalıştık. Film su gibi akıyor. 163 dakika.

Bu süre uzun değil mi?

Çağrı filmi 3 saat. Aynı şekilde Ömer Muhtar, Ga
ndi, Cennetin Krallığı, Titanic. Bunlar biyografik filmleri. Üstad'ın 80 senelik hayatını nasıl bir buçuk saatte aktarabilirsin ki?

Filmin adı niçin Hür Adam oldu?

Üstad'ın "Ekmeksi
z yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam." diye güzel bir sözü var. Bir de 1940'lı yıllarda Hür Adam diye bir dergi çıkmış. Çok hoşumuza gitti. Hür Adam demek Allah'a boyun eğmek, O, nun dışında kimseye minnet etmemek demek. Üstad da bunu anlatmaya çalışıyor.

Bu bir propagand
a filmi mi?

Ben bu filmi bir hizmet olarak görüyorum. Daha şatafatlı filmler çekersin
, içinde aksiyon da olur. Komedi de olur. Çok zordu bizim için. Düşünün film 1882'de başlıyor. Osmanlı kostümü, Cumhuriyet kostümü. Eski yazı, yeni yazı... Bu dönemler hep geçiyor filmde. Bir dava olarak görmesem niye çekeyim ki. Diyorum Üstad güzel bir insan, bir hümanist. "Milletimin imanını selâmette görürsem cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken gönlüm gül gülistan olur." diyen bir insan...

Kürt sorununa d
a temas ediyorsunuz sanırım?

Bu filmi seyreden bir Kürt veya Türk Üstad'ın nasıl hareket ettiğini görecek. Üstad hep müsbet hareket
etmiş. Şeyh Sait, isyan teklif ediyor. Üstad kabul etmiyor. "Cihat içerde ilimle irfanla olur. Bin yıldır İslam dinine hizmet eden Türk milletiyle nasıl cihat edersin? Haramdır." diyor. Filmi izleyenler ile kardeşliği görecek.

Said Nursi'ye Ata
türk'ün karşılaştığı sahne ne kadar gerçek?

Bu biyografi filmi. Hayatını bire bir anlatmaya çalıştık. Atatürk'le görüştüğü biliniyor. Birkaç kere görüş
müşler. Daha fazlası da var.

Filmde geçen diyaloglar bire bir yaşanmış mı?

Biz özünü verdik. Çok kaynak var. Üstad Şark c
ephesinde büyük bir alayla savaş vermiş. 5 bin kişilik bir alayın komutanı. Üstad'ı Ankara iyi takip ediyor. Atatürk, inkılaplara destek vermesi, içki ve kıyafet konusunda esnek fetvalar vermesi yönünde istekte bulunuyor. Said Nursi de "Kur'an'a ilişme." diyor. Atatürk "Hoca hoca, Selanik konuşmandan beri sana büyük bir saygım var. Git hür yaşa ama bizim inkilıplarımıza karışma." diyor.

Hür Adam, Minyeli Abdullah'tan dah
a mı çok ilgi görecek? Seyirci beklentiniz nedir?

Allah bilir. Bir tahminde bulunamıyorum. H
alk ne kadar sahip çıkarsa bu filmler o kadar çoğalır. Bu sadece Mehmet Tanrısever'e değil, herkese farz. Bunu bilmek lazım. Bunu siyasetçiler de işadamları da İslamî cemaatler de bilsinler. Bu bir emri bil maruf, nehyi anil münker'dir. 'Kamyon dolusu para kazansam bu filmi salonuma sokmam' diyen sinemacılar oldu. Bunların bilinmesi lazım. Sinema, Amerika'nın en büyük propaganda aracı. İnançlı insanlar bu işe inansınlar, sahip çıksınlar.

Bu rolü Allah'ım b
ana kısmet etti



Hür Adam filmi için teklif almadan evvel Said Nursi'yi ne kadar tanıyordunuz?

Şeyh Said'den ayırt edebilecek kadar tanıyordum. Pek tanıdığım söylenemezdi.

Teklif geldiğinde ne düşündünüz?

Ben tavsiye edildim, tavsiye üzerine görüştüm. Bir deneme çekimi yapıldı. Beğendi yapımcı. Ben de Said Nursi'yi tanımak adına okumalar yaptım. Birtakım sohbetlere katıldım.

Neler okudunuz?

Daha çok biyografik eserlere baktım. Çünkü kendi eserlerini anlamak için çok daha uzun zaman gerekiyor. Okumayı denedim. İlk başta çok fazla anlayamıyorsunuz. Tarihçe-i Hayat'ını okudum.

Okumanın dışında başka bir hazırlığınız oldu mu?

Mehmet Tanrısever bey, zayıflamamı istedi. Ben de ciddi bir rejime girdim. Yaklaşık 18 kilo verdim. 88 kiloydum çekimler esnasında 69 kiloya kadar düştüm. Said Nursi az yemek yermiş. Zaten kendisine fizikî olarak benzemek için zayıflamam gerekiyordu. Sabahlara kadar namaz kılarmış. Bunu da yaptım.

Sinemada ilk başrolünüzün Said Nursi rolü olmasına yorumunuz?

Kısmet bu işler. Teklif geldiğinde tereddüt etmedim. Oyuncular çok ahlaksız projelerde yer alabiliyor. Bunlara sorulmuyor mesela. "Toplumu kötü etkileyecek ahlaksız bir işte yer aldınız daha sonraki işlerinizi etkiler mi?" diye sorulmuyor. Buna da sorulmamalı. Orada insanlar ben profesyonelim. sapığı da oynarım. diyebiliyorlarsa ben de yüzümün akıyla böyle bir rol için haydi haydi profesyonelim ve oynarım diyebilirim.

Bir yakınlık kurabildiniz mi rolünüzle?

Tabiî ki. Bu rolü oynayabilmek için inanmak zorundasınız. İnanmadan oynanmaz.

Said Nursi ile ilgili az sayıda görsel malzeme var. Bu sizi zorladı mı?

Hareketleri, yürüyüşü, ses tonu gibi bilgilere sahip olmak mutlaka avantaj olurdu. Bana söylenenleri istenenler doğrultusunda elimden geldiği kadar yapmaya çalıştım. Onun haricinde maneviyatı hissetmeye çalıştım. Bunu da Allah'a sığınarak yaptım. Said Nursi öyleymiş. Bu rolü Allah'ım bana kısmet etti.

Said Nursi'yi canlandıran oyuncu olarak anılacaksınız. Bu sizi rahatsız eder mi ya da mutlu mu olursunuz?

Beni öyle anarlarsa başarmışım demektir. Oynamışım demektir. Sevinirim. Ben bir profosyenelim, hiçbir rolde çekinmem. Benim çektiğim dizileri seyreden izleyiciler benim için her değişik rolü oynar ve kabul ettirir diyorlar. Bu beni memnun ediyor.

Film bitti izlediniz, içinize sindi mi?

Memnun kaldım. En başta yönetmenim ve yapımcım memnun oldu. Mehmet Tanrısever her zaman şunu söylüyor. "Ben iyi niyetle güzel bir şey yaptım. Manevî anlamda tatmin oldum. Bu benim için yeterlidir." diyor. Mehmet Bey, bu filmden gelecek gelire ihtiyacı olmayan bir insan. Tek başına çekti bu filmi. Hiçbir sponsor almadı. Ben de görevimi yaptığıma inanıyorum.


Filmi seyretmeden eleştiriyorlar

"Filmi seyretmeden yorum yapıyorlar, eleştiriyorlar. Önce bir filmi seyretsinler. Ben milliyetçi muhafazakâr bir insanım. Atatürk'ü severim. Atatürk siyasi bir deha, Cumhuriyet'i kurmuş büyük bir lider. Atatürk'le benim nasıl bir derdim olabilir? Atatürk'ü filmlerde benim kadar yakışıklı gösteren olmamıştır. Said Nursi'nin Atatürk'le görüşmesi belgelerle sabit. Belki önümüzdeki günlerde bu bilgi ve belgeleri açıklarız. Üstad'ın bacak bacak üstüne atması sadece Atatürk'le görüşmesinde yok. 31 Mart'tan yargılanırken de bacak bacak üstüne atıyor. Bu mesele niye bu kadar büyütülüyor anlamış değilim."

ZAMAN




5 Ocak 2011 Çarşamba

Tek Türkiye 124. Bölüm Özet-Fragman



Düzenlediği baskınlarla köy halkına zarar veren Çetin, yakalanmış, Paşa tarafından hapse atılmıştır. Nihayet gerçek yüzü ortaya çıkmıştır ama onu destekleyenler, bu işin peşini bırakmamaya kararlıdır. Çetin'in hapiste olması, elini kolunu bağlamış, beyaz ticaretine de sekte vurmuştur. Bu gelişme, örgütün tüm hesaplarını bozar.

Hiç ummadığı şekilde çocukları kurtulan Berfo, Çetin'in zulmüyle karşı karşıyadır. Kendisine oğlu Recep'in kaçırılıp zorla dağa çıkarıldığı söylenir. Zabit ise, Ümit Erleri'nden yardım istemiştir ama çabaları boşa gitmiştir.

Yapılan kirli işleri engellemeye ve bölgede huzuru sağlamaya çalışan Paşa'yı hain bir tuzak beklemektedir. Düzenlenecek suikastta esas görevi Berfo'nun oğlu Recep üstlenmiştir. Eylem gerçekleşirse Paşa öldürülecek, Recep de azılı teröristler listesine eklenecektir. ?

Tek Türkiye 124. Bölüm Fragman

2 Ocak 2011 Pazar

Kemal Gülen İle Röportaj


Kemal Gülen Röportajı “Zaman zaman http://www.samanyolufanlari.com’u ziyaret ediyorum. Başarılı çalışmalarınızı alkışlıyor, sizler gibi dostlarımız olduğu için şükrediyorum…” Değerli ağabeyimiz Kemal Gülen ile iletişime geçip http://www.samanyolufanlari.com’dan olduğumuzu ve müsait bir zamanda kendisiyle röportaj yapmak istediğimizi beyan ediyoruz. Röportaj tarihiyle beraber bize geri dönüyor Kemal Ağabey. Kararlaştırılan gün, tam saatinde Samanyolu Televizyonu’nda olabilmek için sabahın yedisinde yola çıkıyoruz. Malum İstanbul trafiği yüzünden görüşmeye kırk dakika kala biz hâlâ yollardayız. Haftanın ilk iş gününün ve yağmurun felç ettiği trafikle cedelleşiyoruz tabiri caizse. Son yarım saat kala Samanyolu Televizyonu’nu arayarak trafik nedeniyle on beş - yirmi dakika gecikeceğimizi bildiriyoruz. Henüz Kemal Ağabey’in de gelmediğini, gelince haberdar edeceklerini söylüyorlar. Kanala yaklaştığımızda tekrar arıyoruz ve Kemal Ağabey’in gelip gelmediğini öğreniyoruz. Kemal Ağabey gelmiş ve kayıttaymış. Kanala vardığımızda güvenlik görevlisi ağabey yaklaşıyor ve “Buyurun, kime bakmıştınız?” diyor. Biz de “Kemal Gülen Ağabey ile görüşmemiz vardı. Samanyolu Fanları’ndan.” diyoruz. Ağabey bizi içeri alıyor. Danışmadan bilgi alarak bekleme salonuna geçiyoruz. On dakika sonra Radyolar Sorumlusu olan ağabey, “Siz fanlarımız olmalısınız…” diyerek yanımıza geliyor ve Kemal Ağabey’in odasına çıkıyoruz. Kemal Ağabey gelene kadar Erkan Ağabey ile sohbet ediyoruz.http://www.samanyolufanlari.com gibi büyük bir aileye sahip oldukları için mutlu olduklarını söylüyorlar. Ve Kemal Ağabey geliyor, biraz sohbetten sonra söyleşimize geçiyoruz. Buyurun, sizleri kahve tadındaki söyleşimizle başbaşa bırakalım… Samanyolu Fanları: Öncelikle teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ediyoruz. Bir soruyla başlayalım, Kemal Gülen kimdir, sizin ağzınızdan dinlesek… Kemal Gülen: Kemal Gülen’in kim olduğu çok önemli değil aslında. Kemal Gülen de garip bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. Ya da Türkiye Cumhuriyeti’nin garip, basit bir vatandaşıdır. Erzurum doğumludur. İlkokulu Erzurum'da, ortaokul ve liseyi İzmir'de okudum. Sonra üniversite için İstanbul’a geldim. 1987 - 1988’de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazandım. Fakülteyi biraz gecikmeli bitirdim. O yıldan bu yıla doksanlı yıllardan beri İstanbul'dayım. Televizyonun açılış gününden itibaren televizyon ekibindenim. Eğitim sürecim televizyon üzerine olmadı. Daha sonra… Samanyolu Fanları: Nasıl bir geçiş oldu hukuktan televizyon dünyasına, zorlandınız mı? Kemal Gülen: O zamanlı yıllar doksanlarda tek televizyon vardı zaten. 91 - 92’lerde özel televizyonlar açılmaya başlandı. Yasası da yoktu, yasal mevzuat da müsait değildi. Buna rağmen Turgut Özal'ın getirdiği açılım süreci, iletişimdeki yenilikler, Avrupa'ya yönelik bir Türkiye olması, telefon santralimizden işte internet bağlantımıza kadar yavaş yavaş ilerleme eğilimi Türk televizyonculuğunu da patlattı. Kanunlar müsait değildi. Fakat televizyonlar onlara rağmen kuruldu. Samanyolu Televizyonu da böyle bir dönemde kuruldu. Kurulduğu yerdeki karşıda Fırat Kültür Merkezi’nin (FKM) fuaye bölümlerinde ilk günlerini orada geçirdi. O dönemde ben de FKM'de çalışıyordum. Bir taraftan okuyordum, bir taraftan FKM'de çalışıyordum. Televizyon da orda kurulunca muhtemelen FKM ile bir anlaşma sağladı televizyon yöneticileri ilk üç beş ayını falan orada geçirdi. Muhtemelen bende de bir ışık gördü televizyoncular. Pek insan yoktu televizyon dünyasından. TRT'den çok kıymetli insanlar vardı. Çok yüksek meblağlarla diğer televizyonlar transfer etmeye başladılar. Sonra o televizyonu karınca kararınca kendince bir personel politikası güttü. Ben de o vesileyle televizyonda başlamış oldum. Bir iki programa sunucu gönderdiler, bir iki program metin yazarlığı verdiler. Samanyolu Fanları: Muhabirlik yapmışsınız? Kemal Gülen: Evet, ilk dönemler haber merkezinde başladım zaten. Sonra “Aa, sen bu işe yatkınsın galiba yapabilirsin” falan dediler, ben de baktım sevdim bu mesleği. Sevince meslekte kaldım. İşte o gün bugün ben hâlâ seviyorum bu mesleği. Bizim meslek sadece mesleği yapanın mesleği sevmesiyle başarılı olunabilecek bir meslek değil, muhatap kitlesinin de mesleğin erbabını sevmesi lazım. Bu kalem erbabıysa, yazarsa okuyucusunun oluşması lazım; programcıysa, sunucuysa seyircisinin oluşması lazım ve çürük diş muamelesi yapılmaması lazım. Hiç şu kadar sene içerisinde de sağolsun, seyirci mütehammil. Beni ne ekrandan ne yaptığım programlardan dolayı bir çürük diş muamelesine tabi tuttular. Böyle karşılıklı bir asgari müştereklerde buluşmanın hazzı ve lezzetiyle ve bereketiyle devam ediyoruz. Samanyolu Fanları: İnşallah devam edersiniz temennimiz. Kemal Gülen: İnşallah. Samanyolu Fanları: Samanyolu Haber Televizyonu sürekli yükseliyor. Bunu neye borçlu? Kemal Gülen: Samanyolu Haber Merkezi’ydi 2005’e kadar. Sonra Samanyolu Haber Televizyonu oldu. 93’ten 2005’e kadar haber merkezinin belli kaideleri vardı, prensipleri vardı. Ve hâlâ o kaideler üzerinde duruyor. Belki yükselen bir değer olması… İnşallah hiç düşmez hem insanların gönlündeki sevgisi, hem de reytingi düşmez… Hep bunun yükselmesinin altında o temel insana verdiği değer, ahlaklı yayıncılık anlayışı, faydalı yayıncılık anlayışı, insanı merkeze koyan, insanın onurunu merkeze koyan, aileyi merkeze koyan, ahlakı merkeze koyan, eğitimi merkeze koyan ve günün şartlarına uygun bir aile modeli… Hem modern bir dünyaya açılsın, teknolojiyle hem dem olsun, uçağa binsin, bilgisayar kullansın, cep telefonu kullansın, iyi saatler taksın, hem de tarihten gelen o süruru, o ahlaki değerleri muhafaza etsin. Aranan insan modeli bu. Bu insan modelini ararken, bu aile modelini ararken, bu işçi, bu memur modelini ararken böyle bir kanal ortaya çıktı. Başarısını biraz oradan görüyorum ve buradan taviz vermeyerek… Dün bir şeyler söylüyordu, bugün aksini söylüyor değil. Dün ne söylüyorsa, temel olarak anne baba hakkı, öğrenci hakkı, öğretmene muhabbet… Ve bunu dizilerinde, bunu haber programlarında, bunu kuşak programlarında devamlı beslemeye çalıştı. Yani stüdyoya getirdikten sonra “Aman ha kavga etmeyin!” demedi. Stüdyoya gelen insanlar da mümkün mertebe kavgadan uzaktı. Samanyolu Fanları: Doğrularına her zaman sahip çıktı diyebiliriz… Kemal Gülen: Aynen, doğrularına sahip çıktı. Televizyonun doğruları da milletin bin yıllık, bin beş yüzyıllık oluşturduğunu ilmikten süzerek, geçirerek oluşturduğu doğrular. Samanyolu Fanları: Ahlaki çöküşü engellemeye çalışıyor dizleriyle, programlarıyla… Kemal Gülen: Evet, Türkiye'nin böyle bir sıkıntısı var; bütün dünyanın böyle bir sıkıntısı var. Yani evet teknoloji iyi bir şey, bir taraftan da insan olmanın onuru ahlaklı yaşamaya bağlı. Aile içinde ahlak, komşuluk ilişkilerinde ahlak, iş yerinde ahlak, güzel ahlak, yardımlaşma… Bunu korumaya, bunu geliştirmeye çalışıyoruz. Hatta insanların ihtiyacı olduğu hâlde söylemekten biraz uzak durduğu bir beklenti bu. Hiçbir ihtiyar karşıdan karşıya geçerken aman kimse benimle ilgilenmesin, gençler hâlini tavrını bozmasın demez. İnsan da hâliyle der ki “Ya birisi bana yardım etsin, ben ihtiyarladım artık geçemiyorum ne kadar duyarsız tipler var canım etrafımızda da…” İşte o duyarsızlaşan duyguları tekrar canlandırmak, o sinir uçlarına elektrik vermek, onları harekete geçirmek, ölü hücreleri, ölü insanları, ölü ruhları harekete geçirmek ve mevcut ruhların hayatiyetini sürdürebilmek… Böyle bir geniş misyonu var. Ve her yaptığı çalışmada bu misyonu ortaya koymaya çalışıyor. Samanyolu Fanları: Buna binaen Türkçe Olimpiyatları giderek büyüyor. Nasıl gelişti bu? Artık Türkçe her yer de, iyi ki de her yerde. İnşallah böyle devam eder. Kemal Gülen: Ya ben birkaç sene öncesine kadar sadece seyirciydim Türkçe Olimpiyatları’nda. Samanyolu Fanları: Sunucuydunuz? Kemal Gülen: Evet. Altıncısında, yedincisinde ve sekizincisinde benim gibi bir adama da böyle bir vazife düştü. Samanyolu Fanları: Estagfirullah. Kemal Gülen: Türkçe’yi o kadar güzel kullanan insanlarımız var aslında. Hem güzel Türkçe konuşan, hem Türkçe’yi güzel konuşan… Aradaki nüansa dikkatinizi çekmek istiyorum. Bunlara rağmen sağ olsunlar Türkçe Olimpiyatları yöneticileri bana teklif getirdiler ben de seve seve kabul ettim. Zaten televizyonumuzun bireysel olarak benim hedefimde idealimde hem güzel bir Türkçe konuşmak hem öyle insanların arasında bulunmak, güzel Türkçe ya da Türkçe’yi güzel kullanmak bir medeniyet işi. Bana 1800'lü yıllardan 1500'lü yıllardan bugüne bir şeyler taşıyabilmek… Ve benim onları anlayabilmem, kavramlar üzerinden onu anlayabilmem, unutmamam. Kelimelerde ufak tefek değişiklikler olsa bile Türkçe sadece kelimelerden ibaret bir şey değil. Bir mimik bile Türkçedir, anlamlandırılabilir. Bir reverans, bir bakış. Samanyolu Fanları: Atalay Demirci Ağabey, gösterisinde buna çok güzel değinmişti. İnsanların hareketleriyle nasıl bir şeyler anlattığını ve saire… Gerçekten çok doğru. Kemal Gülen: Öyle, mesela el öpmek Türkçe bir şeydir. Müslüman dünyada el öpme alışkanlığı yoktur. Bu bizim Müslüman olduğumuz için kazandığımız bir alışkanlık değildir. Bunu Anadolu topraklarında bezemişiz. Büyüğe karşı saygıyı nasıl ifade edebiliriz? El öperek ifade edebiliriz. Şimdi siz bunu, el öpmeyi bir Tanzanyalı siyahi üzüm gibi saçları olan kardeşim gelip öğretmeninin annesinin elini öpüyorsa bu şimdi bir Türkçe konuşmaktır. Öbür taraftan mevcut dili güzel konuşabilmek, eğmeden bükmeden, harfleri yutmadan, muhatabın kulağını kirletmeden, kulağından gönlüne kir akıtmadan güzel konuşabilmek… Sağolsun olimpiyat hem milletimiz nezdinde hüsnü kabul gördü. Üç yıldır bana vazife düşüyor ertesi sene bir daha vazife düşüyor oradan anlıyorum ki Kemal Gülen çok kötü yapmamışsın ki ertesi sene sana bir daha vazife düştü. Yoksa çok kıymetli insanlar var bu işi yapabilecek. Kendimle öyle teselli buluyorum. Ama hâlâ bu alanda okuyacağımız eyleme dökeceğimiz çok şey var, bitmeyecek de. Türkçe öyle zengin bir dil, öyle zenginlikleri gün yüzüne çıkaran çok kıymetli kalemlerimiz var. Onlardan beslenerek bu dili hem öğreneceğiz, hem öğreteceğiz. Samanyolu Fanları: Bizimde katkımız olur inşallah. Kemal Gülen: İnşallah şimdi Samanyolu Fanları’nın şu kadar bin okuyucusu, takipçisi, destekçisi var. Bir kısım forum sitelerine zaman zaman giriyorum bakıyorum. Dili çok hoyratça kullanıyorlar, harfleri çok hoyratça kullanıyorlar. İşte şu kadar alfabemizde harf var. Ama harfleri, seslileri atıyorlar, sessizleri tutuyorlar, işte iki nokta koyuyor bir burun yapıyor ve saire, alışkanlık haline getiriliyor. Bir iki yapılsa göz ardı edilebilir fakat sürekli alışkanlık hâline getirmek, kelimeden vazgeçmek, harften vazgeçmek, bir kavramdan vazgeçmek, o kavramın içini boşaltmaktır. Samanyolu Fanları: Kültürümüzü aslında yok ediyoruz. Kemal Gülen: Bizi besleyen şeydir kültür. Millet olmak demek millet doğmak demek değildir. Millet olunur. Siz bir anne babadan doğarsınız, doğduğunuz insanlar arasında ortak değerler vardır. O değeri bir sünger gibi özümsersiniz, yeni analizler yaparsınız, başka insanları etkileyebilirsiniz. Ve bir millet yeniden oluşur. Yoksa hani ben Türk milletindenim, ya da ben Alman milletindenim, ben İngiliz milletindenim… Hayır, İngiliz bir anne babadan doğmuş olabilirsin ama bir İngiliz medeniyetinin ürünü gibi düşünemiyorsan kapasiten öyle çalışmıyorsa sen o milletten olduğunu söyleyemezsin. Ya da ben Türk milletindenim deyip de bir başka milletin ferdi gibi düşünüyorsam ahlakta, çalışmada, büyükte, küçükte, dinde, diyanette… Hayır, sen bu milletin bir ferdi değilsin, sen bu milletten bir anne babadan doğmuşsun. Bunun için okullar çok önemlidir. Madem teknoloji var; ders siteleri, forum sayfaları milleti yeniden var edebilmek için önemlidir. Çok büyük katkılarınız olacaktır diye ümit ediyorum. Samanyolu Fanları: İnşallah. Her mesleğin altın sırları, maddeleri vardır. Muhabirliğin, sunuculuğun altın sırları nelerdir? Neler sıralarsınız bize? Kemal Gülen: Yani öyle bir şey ki… İnsan yürürken nasıl yürüdüğünü düşünmez. Elimi şöyle götürdüm saçıma, nasıl yaptım filan diye düşünmez, yemek yerken… Bir yerden sonra altın sır falan kalmıyor. Yani hayatın o kadar mesleğinle içli dışlı oluyor ki… Onu iyi yapmak için ben ne yapıyorum diye düşünmüyorsun. Ama tabiî temelinde bir eğitimi var. Sunuculuksa bir sunuculuk eğitimi var. Muhabirlikse eğitimi var. Meslek eğitimi var. Demirci olmak istiyorsan demirciliğin eğitimi var, diş hekimi olmak istiyorsan onun da eğitimi var. Bu eğitimler birazcık insanın istinadı varsa yani, ben şimdi hukukçu oldum. Ama üniversite sınavında diş hekimliği fakültesini kazansaydım dişçi olabilirdim, cerrah olabilirdim. Belki bir Mimar Sinan olmazdım ama bir bina dikecek kadar eğitimini aldıktan sonra mimar olabilirdim. Asıl olan meslek eğitiminin dışında, bütün evrensel değerleri kapsayan bir eğitim var. Onu alan insan hangi mesleği yapıyor olursa olsun o mesleği iyi yapar. O evrensel insanî değerlerdir, o ahlak kurallardır, o insanı merkeze oturtarak etrafında bütün kâinatı törpüleyebilmektir. İnsanı sevmektir yani. Sevilmenin ötesinde insanı, yaratılmışı hatta henüz yaratılmamış, yaratılacak olanları sevebilmektir. Yani iki üç sene sonra gelecek bir canlıyı bugünden düşünebilmek… Adımımı ona göre atmam, binamı ona göre yapmam, boğazı ona göre kullanmam, nefsi ona göre kullanmam… Bana bugün tahsis edilmiş. Ben bugün emanetçiyim ve benden sonra gelecek bir nesil var. Benim ona devretmem lazım. Bu işte insan sevgisidir. Bu bir varlığı var edenden dolayı sevmektir. Bu yoksa, bu sevgi yoksa hangi meslekte en iyi olursan ol bir şey eksik kalacaktır. Samanyolu Fanları: Yani temel değerleri aldıktan sonra tüm mesleklerde başarılı olabilme imkânı var mıdır? Kemal Gülen: Evet en azından başarısızlık daha absorbe edilir. Yani iyi niyettir. Bir şey yaparsın, çabalarsın yapamadığın taraf olur, muhatapların onu iyi niyetine dayandırır ve seni hoş görür. Ama kötü niyetli olduğunu hissederlerse başarın bile bazılarının gözüne batar. Hem meslekte iyi olabilmek hem insani değerlerde iyi olabilmek… İşte aranan insan modeli, şirket modeli, eğitim modeli budur. Samanyolu Fanları: Samanyolu Yayın Grubu tanıtımı fanlar tarafından beğenilmiyor, yetersiz bulunuyor. Kemal Gülen: Direkt ilgi alanıma girmediği için net bir şey söyleyemeyeceğim. Ama tanıtımdaki arkadaşlarla görüşürüz. Yol gösterilir. Samanyolu Fanları: Toplumsal sorunların çözümü için medyada düşen görev nedir? Yine aynı konular aslında. Kemal Gülen: Doğru söylüyorsun. Ama zaten hayat aynı zincir içerisinde devam ediyor. Yani aynı şeyleri bundan beş yüz sene önce de konuşmuşlar. Beş yüz sene sonra hâlâ dünya varsa insanlar acaba medyanın o gün kitaplar vardı o gün okul vardı üç yüz sene önce o gün bir medrese vardı. Bunun topluma katkısı ne diye konuşulur. Yani konuşulan şeyler genelde aynı şeylerdir. Şöyle bir soru sorulmaz: “Biz toplumu nasıl perişan ederiz?” Dolayısıyla medyadaki arkadaşlar da temelde biz neyiz, neciyiz, nereden geliyoruz, nereye gidiyoruz, hedefimiz ne, bizim kâinattaki yerimiz ne, dünyadaki yerimiz ne… İnsan olmak ne demek, insanla diğer canlıları birbirinden ayırt eden şey sadece aklı mıdır? Eğer sadece aklıysa neden bu kadar akıllı insanın bir arada olduğu dünyada hâlâ savaş var, hâlâ açlık var, hâlâ nükleer krizler yaşanıyor, hâlâ su problemi yaşanıyor, hâlâ, hâlâ… Hâlbuki diğer canlılar bu meselede akılları olmadıkları hâlde yiyorlar, içiyorlar, ürüyorlar, yaşıyorlar… Böyle bir sorun insan kadar yaşamıyorlar. Aklın ötesinde bir şey var. İşte medyadaki kardeşlerimizin, arkadaşlarımızın insan denen meçhulü insan denen malum hâle getirmek ve onunla toplumsal meselelere bakabilmek… İnsanın vazifesi şudur, dünyayı güzelleştirmektir, huzur içinde yaşamaktır. Gelecek nesillere güzel bir dünya armağan etmektir. Bunun formülü nedir? Bunun formülü gazetelerde üçüncü sayfa haberlerini büyük büyük vermektir… Hayır değildir. Ya da kadın programlarını… Güzeli göstermektir. Eğriyi usulüne uygun gösterip doğruyu anlatmaktır. Esas olan müspet harekettir. Bir yanlışı herkesin gözünün içine baka baka gösterip bunun doğrusu budur demekten daha ziyade direkt doğruyu anlatabilmektir asıl maharet. İnsanın gözünü, kulağını, kalbini, hayalini kirletmeden, kırmadan direkt doğruyu gösterebilirsek… Biz de bir yazı dizisinde ya da bir televizyon dizisinde, bir sinemada, bir radyo programında… O zaman biz insanlara karşı hürmet etmiş oluruz. İnsan kâinatta hürmete en layık canlıdır. Medyada olsun olmasın bir öğretmen olabilir, bir web sitesinin editörü olabilir, yapımcısı olabilir; hedefinde insan varsa adeta -yanlış anlaşılmasın- karşısında secde edebilecek bir varlık var ben ona öyle hürmet etmeliyim, onun arkasında onu var eden var, ondan dolayı… Böyle bakmayı öğrendiğimizde medya toplumsal meselelerle daha yakından ilgilenir. Yoksa herkes kendini kurtarmanın peşindedir, herkes kendi şirketini kurtarmanın peşindedir. Aman bir başkasının üstü çamur olmuş, aman bir başkası hasta olmuş, öyle olmuş böyle olmuş… Bunları umursamazsa o zaman millet diye bir şey de kalmaz. Herkes fert olur. Fertler arasında sevgi, şefkat, merhamet bağları biter. Millet diye bir şey kalmaz. Dışarıdan gelecek maddi manevi güçlükleri nasıl göğüsleyeceksiniz? Millet şuuruyla göğüsleyeceksiniz. Ben burada oturturken Kars'taki, Artvin'deki, İzmir'deki, Antalya'daki, Edirne'deki bir insanıma oradaki arkadaşım bana itimat ediyor ya da beni düşünüyor diye güvenmem lazım ve aynı güveni onlara vermem lazım. Kemal Gülen ailemizi düşünüyor arkadaş, Kemal Gülen çocuklarımızı düşünüyor, Kemal Gülen mutfağımızı düşünüyor, Kemal Gülen işte kayınpederimi düşünüyor… Yani böyle lokalleştirecek kadar benim bunu verebilmem lazım bir medya mensubu olarak. Ekranlarda gördüğümüz, ekran arkasında çalışan değerli yöneticilerin, gazetecilerin o zaman milletle daha yakın bir teması olur, milletin arasında temas olur. Toplumsal sorunlar böyle çözülür. İçki sorunsa, sigara sorunsa, fuhuş sorunsa, ne bileyim hoşgörüsüzlük sorunsa bunlar sorun mudur değil midir önce bunları belirleyip o sorunun üzerine birlikte gidilebilmeli. İnşallah medyada yavaş yavaş bu algı da artıyor, bu duyarlılık da artıyor. Samanyolu Fanları: İnşallah. Birde dizilerimizde tüm medya kuruluşlarının katkısıyla ahlak bozan diziler kaldırılsa daha güzel olacak. Kemal Gülen: Yani evet bizim milli örf, adet, gelenek ve ahlakımızın çok üstünde, o sınırları çok zorlayan yapımlar var. Onların bir kısmı iyi niyetli. Biz kötüyü gösteriyoruz ki iyilerin kıymeti anlaşılsın. Samanyolu Fanları: Ama bunu izleyen ufak bir çocuk da var bunu da düşünmek gerekiyor. Kemal Gülen: Öyle değil. Bunu anlamaları lazım. Anlayacaklardır zamanı gelince. Öbür taraftan farklı kanallar açıldı. Daha duyarlı kanallar, radyolar, gazeteler çıktı. Milletin sağduyusuna, milletin inancına, değerlerine… Millet derken illa Türkiye Cumhuriyeti içerisinde Müslümanlar yaşamıyor; Hıristiyan cemaati var, Ermeni cemaati var, Musevi cemaati var, var… Türkiye’de yaşayan yabancı insanlar var. Yani her biri milletimizin bir parçasıdır ve inanç değerleri vardır. Ermenilerin kilisesi vardır ve kutsaldır, Musevilerin havrası vardır. İnsan bu, sen kimseyi dininden çevirmek yükümlüğünde değilsin. Dolayısıyla bir baskıyla, bir dayatmayla ne bir Müslüman’ı başka bir dine çevirmek ne de başka bir din mensubunu Müslüman'a çevirme yükümlülüğün yok yani. Hele dayatmayla falan hiç yok. Böyle bir şey olamaz. Bu bir terördür. Dolayısıyla medyanın üzerine giderken devlet kontrolü olmalı, RTÜK'ün bir kontrolü olmalı çünkü asgari müştereklerde bütün medyamızın buluşması lazım. Ama ben derim ki milletin kontrolü olması lazım. Filanca kanalda falanca programı beğenmiyorum ben, kendimi ortaya koyuyorum. Mesela Kemal Gülen’i beğenmiyorum arkadaş, haber tarzını beğenmiyorum ya da üslubunu beğenmiyorum. Millet topyekûn bu duyarlılığı göstermeli. Kemal Bey kardeşim ya da yöneticiler, bizim değerlerimizle uyuşmuyor lütfen ya bunu alın ya da biz artık seyretmiyoruz. Şimdi hem seyredecek hem şikâyet edecek… Bu milli denetimin, milletin kendi vicdanını denetleyememesinden kaynaklı. Vicdanıyla arzuların çatıştığı bir yerde arzular ön plana geçiyor. İradeler felç olmuş. Eğitim sistemimiz belki de böyle yapıyor ama işte sizin gibi arkadaşlar, televizyon gazete bir kısım güzel insanlar bu felç olma temayülü taşıyan ruhlara yeniden hayat üfleyecekler. Hani o iradeyi göstermelerini sağlayacaklar. Ben değiştirdim kardeşim, beğenmiyordum değiştirdim. Sen değiştirdin de diğer hanedeki değiştirmiyorsa sorun… Orada arızalı bir ruh yaşıyorsa benim hemen yan komşumda, iki gün sonra üç gün sonra bir yıl sonra o arızalı ruh benim çocuğumla arkadaşlık edecek. Yani ben kapatmakla meseleyi çözmüş olmuyorum. Samanyolu Fanları: Yardım etmek gerekiyor biraz da olsa… Kemal Gülen: Yardım etmek gerekiyor. Nasıl ki kalitesiz bir ürünü aldığınızda tekrar aynı ürünü gidip aynı mağazadan almıyorsunuz, tepki gösteriyorsunuz… Televizyon programları için de bu duyarlılığı, bu tepkiyi koymak lazım. Ha beğendiğiniz şey hangi kanalda olursa olsun filanca kanalda ben bu programı beğendim demek lazım yapımcısına. Ben şu kanalda sizin yaptığınız şu programı beğendim, takdir ettim, değerlerimize uygun, teknolojimize uygun, milletimize uygun program. Bunu demek lazım. İnsanlarımızı teşvik edelim. Milletimizin sağduyusuna itimat ediyorum. Gelenimiz gidenimiz televizyonumuzu ziyaret edenimizden anlıyorum. Sağduyusuna itimat ediyorum. Onların ortak aklının yanlış dediği şeyler de genelde yanlış çıkıyor. Bir süre sonra kaldırmak zorunda kalıyorsun. Samanyolu Fanları: İnşallah, inşallah kaldırılır. Kemal Gülen: İnşallah, topyekûn medya silkelenerek… Böyle şeyler yavaş yavaş olur hani turnusol kâğıdı değil batırasın çıkarasın… İnsanın hayatı… İnsanın aklının, kalbinin diğer bütün hücrelerinin adeta ikna olması lazım bir değişime. Hele bu yirmi otuz sene aynı mimari üzerine yaşamışsa. Bir hayat değiştirecekse, bir felsefe değiştirecekse, bir görüş değiştirecekse buna zaman tanımak lazım. E yetmiş beş milyon insan bir anda olmaz. Tahammüllü olmamız lazım. Fakat aktif sabır diyoruz. Suyu kendi haline bırakırsan kendine yol bulur gider. Gittiği yerde bir evi mi içine alır bir tarlayı mı su basar bilemeyiz. Su kendi akışı içerisinde, ona ara ara yön vermek gerek. Yol göstermek lazım. Sevgili milletimiz, iyi olan şudur eksik olan şudur. Aydın demek bu demektir. Bir televizyoncu, bir gazeteci, bir üniversite hocası, bir imam, bir futbolcu, bir sanatçı… Millet ekstra paralar vererek bu insanları yetiştirmişse aydın olmalı; entelektüel olmanın gereğidir ki milletine yon göstersin. İyi bir müzik adamı olsun, desin ki sevgili milletim şu müzikler kalitesiz, ruh dünyasını dağıtır; şu müzikler kalitelidir, kendimize getirir. Millet orada tercihini yapsın. Bunu diyecek aydınlara, entelektüellere, gazetecilere ihtiyaç vardır. Kendi hâline bıraktığınızda bilgi eksikliğinden kaynaklanan tercih yanlışlığı olabilir. Maviyi hiç göstermezsen, birini seç: Ya kırımızı ya turuncu. Maviyi nereden bilecek? Mavi de var sarı da var turuncu da var ha, gör bak dokun ona hangisi sıcak hangisi soğuk? Kendin seç. Ama renk sunalım. Samanyolu bir tercihtir, Mehtap bir tercihtir, kültür kanalı, haber bir tercihtir, Yumurcak TV bir tercihtir. Bu tercihi yapmazsan çocuk kanalını nereden bilecek? Ya da bir kültür kanalı olur muymuş olmaz mıymış, nereden bilecek? Ben nereden bileceğim… Öyle bir kanal olursa yaşar, beğenilir ya da beğenilmez. Bak bu da siyasetin zemin hazırlaması… Buna demokrasi diyoruz, herkesin kendi rengini topluma sunabilme özgürlüğü. Ama bir baskı altına almadan ve herhangi bir baskı görmeden sunabilme… Azınlıkların kendilerini ifade edebilme özgürlüğüdür demokrasi. İnşallah medyamız, sizler, dijital platform bu mânâda bir demokrasinin gelişmesine basamak olursunuz, oluruz. Milletimizin kalbinde güzel bir yerimiz olur, hayır duayla yâd ederler… Samanyolu Fanları: İnşallah hep beraber. Objektif yayıncılığa sahip çıkılıyor mu? Kemal Gülen: Özellikle son beş - on senedir memlekette bir kavga var. Hani kavgada yumruk sayılmaz diye bir söz var. Dolayısıyla hangi kanal çok objektif diye sorsak böyle bir objektif kanal yok. En azından şurada objektif olunabilir… Biz ona özen gösteriyoruz. Taraflara söz hakkı tanıma… Bir tarafı mahkûm etme ya da yüceltme, öbür tarafa söz hakkı vermeme, bu yanlış. Hiç olmazsa taraflara söz hakkı verebilme… Bu objektifliği sağlayabilmeliyiz. Dünyanın hiçbir tarafında mutlak mânâda bir objektiflik yoktur medyada. Çünkü bir medya kuruluşu varsa sebebi vardır. Sebebini ortaya koymak için onlar çalışırlar. Başta zaten bir taraftır. O tarafların içerisinde mesela demokrasi taraftarıdır, öbür taraf da savaş taraftarıdır, ya da işte değişmeme taraftarıdır. Burada taraf olunur, bu taraf içerisinde hiç olmazsa taraftarlık içerisinde başkasına söz hakkı tanıyabilmektir. Konuştuğunda karşı tarafın dinleyeceğinden emin olmak, karşı taraf konuştuğunda da senin onu dinleyebilmendir. Hukuk zeminindeki bu diyalogları milletle paylaşabilmektir. Gayri hukukla gayri ahlakî bir zeminde diyalogdan bahsetmiyorum. Bütün bu demokrasinin gelişim süreci hukuk zemininde olmalı, ahlak zemininde olmalı. Öbür türlü adı sadece demokrasi olur.
Samanyolu Fanları: Radyo - Televizyon okumak isteyen arkadaşlara neler tavsiye ederisiniz?

Kemal Gülen: Valla benim yolumu izlemesinler yani hasbelkader televizyoncu olmasınlar. Doksanlı yıllarda TRT'nin dışındaki kanallarda birçok arkadaş hasbelkader oldu. Yüzde ellisi iletişimdense yüzde ellisi diğer fakültelerden mezun olmuş gelmişlerdi. Ama bugün artık iletişim fakülteleri çok fazla. Hani müracaatlardan biliyoruz biz. Fakat henüz istihdam alanı az çok az. Televizyonların sayısı sınırlı. Çünkü çok pahalı bir sektör. Hadi şurada da bir televizyon açalım, radyo açalım diyemiyorsunuz. Kanunları var, RTÜK’ü var. Var oğlu var. Havada frekans sınırlı. İsteseniz de siz bir ulusal kanal daha açamıyorsunuz. Semanın frekansları belli, onu zorlayamıyorsunuz. Böyle olunca mevcut istihdam alanları içersinde temayüz etmeli. Yani bir insan “Ben bu şirkete, bu televizyona, bu radyoya yabancı dilimle iyi yetişmiş bir eleman olarak, sosyal bir eleman olarak ve çalışma gayreti en yüksek seviyede bir eleman olarak şu an çalıştırdığınız personelden daha iyi olduğumu iddia ediyorum. Birden fazla yabancı dil biliyorum. İnternet dijital ortam falan filan benim için maşallah… Atlarım zıplarım oralarda.” Ne kadar donanımlı olursa o kadar iyi. Yabancı dil bilirse o kadar iyi. Kendi değerlerlerine sahip çıkarsa o kadar iyi. Bu sektörde belki gelecekteki dijital platformlarda yayın alanları bulunabilecektir daha kolay televizyonlar açılabilecektir. Karasal yayıncılıktan dijital yayıncılığa dönülecek filan… Öyle de olsa Türkiye'nin bir reklam potansiyeli var insanlar çalışırken kazanmak isteyecektir. Bu reklam potansiyeli burada da daha ucuz. Orada iyi olanlar, en iyi olanlar, olmaya çalışanlar bu alanda iş sahibi olacaktır, kendilerine bir hizmet alanı açmış olacaktır. Ama iletişim fakülteleri havalıdır. Geleceğin sunucusu, aktörü, spikeridir, aktristidir falan… Bunun imajına kurban giderse… “Arkadaş ben iletişimciyim.” Bitirdiğinde, “Ne iş yapıyorsun kardeşim?” “Abi ne iş olsa yaparım.” Hayır, bir iletişimci bu cümleyi kuruyorsa dört yılını çok zayi etmiş demektir. Ne iş olsa yaparım diyemez. Dört yıl içerisinde kendine bir hedef belirlemesi gerek. Ben montajcı olmak istiyorum, ben grafiker olmak istiyorum, kameraman olmak istiyorum, yönetmen olmak istiyorum, muhabir olmak istiyorum, haberci olmak istiyorum, yapımcı olmak istiyorum, görsel yönetmen olmak istiyorum, radyocu olmak istiyorum, ses teknisyeni olmak istiyorum, istiyorum, istiyorum…

Samanyolu Fanları: Bir şey belirlemesi gerek kendine…

Kemal Gülen: Bir ya da birbirine paralel birkaç şey belirlemesi lazım. Onun üzerinde uzmanlaşması lazım. “Ne iş olsa yaparım” bir üniversite mezununda artık aranan vasıf değil. “Ben şu işleri yaparım.” Bunu diyen bir hukukçu da olsa bir tıpçı da olsa televizyona gelse, “Ben eğitim fakültesini bitirdim ama çok iyi yönetmenlik yapıyorum, şu işleri ben yaptım, çok iyi görsel yönetmenlik yaparım.” Ya da “Diksiyon kursuna gittim, çok iyi sunuculuğum var.” Ben onların daha fazla tercih edileceklerini düşünüyorum gelecekte. Ama bütün bunlara iletişim fakültesi vizyonu eklenince, oradaki hocaların hayat tecrübeleri eklenince tadından yenmez oluyor, diyerek ‘hayting’ yapıyorum.

Samanyolu Fanları: İnşallah bizler de ileride öyle oluruz.

Kemal Gülen: Daha lisedesiniz, şimdiden hedef belirlemişsiniz. Ümit ediyorum hedefinize doğru böyle sağlam adımlarla yürürsünüz. Ve gelecekte böyle vurduğunda içi tın tın eden küp gibi değil de su dolu, bal dolu arkadaşlar olarak milletin karşısına çıkarsınız.

Samanyolu Fanları: İnşallah. Ramazanda Murat Yeni Ağabey ile görüşmüştük. O da aynen sizin söylediğinizi söylemişti. “Radyo - Televizyon okuyun, kanallar açılıyor. Kendinize hedef belirleyin ona göre ilerleyin.” Demişti. Gerçekten çok haklı.

Kemal Gülen: Zaten şartlar da değişiyor. Mesela on sene önce televizyoncu diye bir tanımlamamız vardı. Şimdi televizyonculuğun dijital platforma yönelmesiyle ayrı bir alan açılmış oldu. Dünkü televizyoncular kendilerini yenileyememişlerse yarın televizyoncu olmaktan bile uzaklaşacaklar. Teknolojiyi iyi takip etmek gerekiyor.

Samanyolu Fanları: Son sorumuz olarak, SamanyoluFanları’nı takip ediyor musunuz, nasıl buluyorsunuz?

Kemal Gülen: Benimle ilgili çok şey yazılmıyor arada bakıyorum. Daha çok dizilerle ilgili çalışmalar var.

Samanyolu Fanları: Evet maalesef dizici.

Kemal Gülen: Yoo, estağfirullah. Maalesef olarak bakmıyorum.

Samanyolu Fanları: Tüm Samanyolu Yayın Grubu fanı olmak daha güzel inşallah.

Kemal Gülen: Evet, haberle ilgili doğal olarak giriyorum arkadaşlarımızla, haberlerimizle ilgili bir şeyler görebilir miyim diye. Samanyolu Yayın Grubu içersinde üç tane radyo var, ben de radyolar koordinatörlüğü yapıyorum şimdi. Samanyolu Fanları sadece televizyonun mu fanlarıdır, yoksa tüm unsurlarının fanları mıdır? Fanlığı hayranları anlamında algılamıyorum ben.

Samanyolu Fanları: Severleri diyelim.

Kemal Gülen: Severleri ve yol göstermek isteyenleri, yani teşvik edenleri, eksiği gösterenleri, yani dostları gibi algılıyorum. Hayranlık gözü bağlanmışlık demektir. Öyle bir fan sitesin bize bir faydası yok, o fanlara da bir faydası yoktur, ne faydası olabilir… Ama şunun faydası var; dost acı söyler, bazen tatlı getirir sizin getirdiğiniz gibi yeriz. Ertesi gün de orada bir yazı görürüm ya Kemal Ağabey, dün akşam taktığın kravatı beğenmedim ya gömlekle uymamıştı filan… Bu beni tenkit etme, beni eleştirme değildir yani. Sevdiğim, itimat ettiğim bir insandan geliyorsa, benim bir sonraki gün yanlış yapmama mâni olmak için gösterdiği gayrettir, ben öyle bakarım, takdir ederim. Fan meselesine ben öyle bakıyorum. Dolayısıyla orada haber merkeziyle de, sunucularımızla ilgili de, bay ve bayan sunucularımızla ilgili de bir kısım yorumlar, eleştiriler, beklentiler yazılsa…

Samanyolu Fanları: İlgili sayfamız var. Siz, Asım Yıldırım Ağabey… Yorumlar yapılmıştı.

Kemal Gülen: Ben bakmasını bilemedim sanırım.

Samanyolu Fanları: İlk önceleri biraz karışık geliyor, belki de ondan dolayıdır. İnşallah daha fazla önem göstereceğiz bu konularda.

Kemal Gülen: İnşallah sayısı artar. Bu dostluk köprüsüdür. Zaten geçen senelerde bir ziyaretimize gelmişlerdi sağ olsunlar. Yine bekleriz. Dizilerdeki arkadaşlarımız koordine ediyorlar. Mustafa Kartal Bey sağ olsun ilişkisini sıkı sürdürüyor. Yine aynı yolla televizyonumuzu ziyarete gelebilirler. Beraber söyleşiriz, sohbet ederiz. Takdirleri ya da eleştirileri alıp gelip burada kendimize yeniden çeki düzen verebiliriz. Böyle bir süreç… Benhttp://www.samanyolufanlari.com takipçilerine, değerli arkadaşlarıma, hanımefendi, beyefendilere hürmetlerimi arz ediyorum. Önümüzde kurban bayramı var, kurban bayramlarını tebrik ediyorum. Ümit ediyorum, sağlık, afiyet, kalp ve iman selametiyle hayatlarını sürdürürler…

Samanyolu Fanları: İnşallah. Çok teşekkür ediyorum bu güzel sohbet için.

Kemal Gülen: Ben teşekkür ederim, baklavalardan daha güzel değildi. Baklavalar daha lezzetliydi.